27 Aralık 2016 Salı

yeni yıl

her yılın bir muhasebesi vardır. iyisi, kötüsü, keyiflisi, tatsızı, beyazı, siyahı... verdikleri vardır sana. bir yağmur damlası ile kucağına düşüveren veya esen bir rüzgarın gelipte burnunun ucuna kondurduğu... seni çoğaltıpta benliğini bir bebek gibi büyüten... bir de alıpta götürdükleri vardır. en çokta kalbinden...bazen kaybettim sandıkların aslında evrenin üstünden aldığı yüklerdir. Bunu ancak o yükler ruhundan uzaklaştığında,kendini daha hafif,daha özgür hissettiğinde  anlarsın.365 günlük bir zaman diliminde kimilerini sığdıramazken yerlere göklere kimilerinden koşar adım uzaklaşırsın.saymayı yeni öğrenmiş gibi hesap kitap yaparsın. kaç dileğim vardı benim... kaçı gerçek oldu... hiçbir yıl tutturamazsın gelen ile gideni. hep bir şeyler gerçekleşmemiş olarak kalır veda ettiğin yılın takvim sayfalarında... 2017 yılı için dileğim;kalbimizin iyilik,merhamet ve sevgi dolu çarpması olsun.
İnsanlara tahammül gelsin,çocuklara ve kadınlara hep kol kanat gerilsin,hayvanlar sevilsin.
Sırf bize değil tüm topraklara barış, liderlere akıl ve vicdan gelsin.
Sevgiler...

15 Aralık 2016 Perşembe

...


bazı zamanlarda ufacık bir yıldız tozu olup, oradan buraya evrende uçuşurcasına kaybolmak istiyor. nedensiz, isimsiz, kıymetsiz... yolu yok. tıpkı, tünelin sonunu göremediği gibi yalnızca çıplaklığa bakıyor gözleri... kendi kendine soruyor; "nereye koyacağım zihnimin avuçlarında toplanmış bu soru işaretlerini? ve ne zaman vazgeçeceğim biriktirdiğim bu soruların bir cevabı olduğuna dair inadımdan..."

9 Aralık 2016 Cuma

gölge

gökyüzündeki en parlak yıldızın yeryüzüne göz kırptığı bir saniye vardır. yeni ayın ucunda oturup evrenin en güzel yerinden manzarayı izleyen bir çocuk...hayal değil hiçbirisi. tam aksine, gördüğüne gerçekten bakmak istediğinde gözlerine yansıyanlar hepsi... hayatta da ne zaman görmekten vazgeçip bakmaya doğru yol alıyor insan işte o zaman parıldamaya başlıyor her şey. şöyle bir göz gezdirmek yerine; anlam yüklemeye başlıyorsun olan bitene... bazen zamanın peşinden koşarken buluyorsun kendini. bazen de zaman senin peşinden koşuyor... senaryonun sonu; hep bir yaka paça kurtarma hikayesi hep savrulmuşluk...

10 Kasım 2016 Perşembe

ben varım.

ya yer yüzündeki en kıymetli çiçek peçeteden yapılansa? ve bu heyecan dolu bir rüyaysa? hatta, birbirine kavuşamayan kalpler yerine teni tenine değdiğinde kanatlanıp uçanların hikayesi çoktan bir yerlerde yazıldıysa ? o zaman parmak uçlarının saksıdaki reyhana değdiği anda ki o bir saniyede burnunun ucuna gelen kokuyu düşün... belki de bazı şeyleri duymak değildir mesele. hem,emin olamadıklarının ruhunda yarattığı tutkuya kapılıp gitmek değil mi asıl sevdiğin? sen bu evrene düşmüş bir yıldız tozuyken düşünmek zorunda mısın başka insanların yazdığı doğruları, ön yargıları,klasik aşk romanlarını... cevap veriyorum,hayır... dolunay gökyüzündeki yerini aldıkça,denizden gelen iyot kokusu dalga sesiyle birleşip muhteşem bir seramoni oluşturdukça,rakı kadehimin yanında bir bardak çay oldukça, nedensizce güldükçe, daha fazla ne kadar uyumadan durabilirim diye kendimi zorladıkça, tavlada kazanmak için mücadeleye devam ettikçe, dans etmekten başım döndükçe, sürprizler hiç bitmedikçe, düşünmedikçe, sormadıkça, beklemedikçe... ve o ilk anlar hep beynimin anı kutusunda özenle saklandıkça ben oyundayım,varım.

28 Ekim 2016 Cuma

renkli rüyalar oteli.

uykumun gelmesi ile başlayan huysuzluğum uykumun kaçmasının getirdiği huzursuzlukla birleşince gün içinde hiç sorgulamadığım düşünceler çalıyor kapımı.en çok kendini hatırlatan da tanıdığım herkesin dilindeki gitme isteği...
Başkalarının mutsuz olduğu yerlerde biz huzuru bulacağız sanıyoruz.işin garibi,gittiğimiz yerden tekrar kaçmayı isteyebileceğimiz ihtimalini hiç aklımıza getirmiyoruz.
Hep duyduğumuz "kendini de götürdüğün sürece  kaçamazsın hiçbir yere"sözü ne kadar doğru?
Eğer mutsuzsan;soluduğun havadan,her gün önünden geçtiğin simitçiden,akşamları yemek yediğin yerde çalan müzikten,evine girip çıkarken aslında hiç hoşlanmadığın ama hep selam verdiğin komşundan,samimi görünen samimiyetsizlerden,aynı kırmızı ışıkta uzun uzun beklemekten,denize karşı çay içememekten,aynı merhabalardan,aynı "görüşmek üzere"diye söylenen ama görüşülmeyen vedalardan... neden gitmeyesin ki? Neden iyi gelmesin aklındaki bütün yorgunlukları harekete geçiren her kokudan,her yüzden,her andan uzakta olmak....
Küçük bir valizle,hiç tanımadığın bir yerde,sana ait hiçbir şey olmayan küçük bir odada,daha önce hiç dinlemediğin bir şarkıda uykuya dalsan...belki aklındakiler kendilerine ait detaylar bulup birbirlerine sarılmadıklarında çok başka rüyalarda bulursun kendini.zihnin,hep saklanan ve ortaya çıkmak için fırsat bulamayan yeni hayallerle dolar taşar belki....

16 Ekim 2016 Pazar

yazıyor...

her zaman her şeyi herkese anlatabilmek zordur! en çokta; kendine itiraf etmen gerekenler olduğu  zamanlarda sırra kadem basar kelimeler... işte! kendini labirentlerin arasında kaybolmuş gibi hissettiğin böyle anlarda harflerin dansında bulursun çıkış kapısının anahtarını... ayrıca, hiç fark etmez yazdıklarının okunup okunmaması. senden uzaklaşan her bir harf sırtındaki bir yükü de alır götürür içinden..asla bir yetenek olmadım bu sayfaların arasında. hatta, sıklıkla saçmalıyorum, bir de bazı zamanlar söyleniyorum yazdıklarıma "ne anlamsız bir cümle olmuş bu!" diye .ama olsun... öyle veya böyle önümde bana ait hatıralar,duygular var zaman zaman dönüp bakabileceğim.çünkü;insan unutubiliyor en büyüleyici anların içinde parlattığı yıldızları.ya da silebiliyor hafızasından hiç hatırlamak istemediği kırıklıklarını.oysa;nefes aldığımız her anı insan olmaya dönüştüren bu yaşadıklarımız değil mi? biliyorum,çok zor kendini hataların ile sevmek...cebine doldurduğun keşkeler ağırlık sana.oysa;onlar elinden tutupta büyütüyor seni.sonra öğreniyorsun, "iyi" nasıl olunur.her karanlık günün ardından görüyorsun güneşi...çünkü;hayallerin,sevinçlerin,heyecanların,keşkelerin,gözyaşların hepsi sensin..içerisinde hayat bulduğun herşey rengarenk...ve büyümek renklerini çoğaltınca gerçekten büyümek oluyor.

4 Ekim 2016 Salı

IV.X.MMXVI

düşünmeden yaşadığın anların var. cevabını merak bile etmediğin soruların... nerede olduğun umurunda değil.
hangi zamanda kaldığın,yollarının nereye çıktığı...sonbahar mevsimi kurumuş sarı yaprakların avuçlarına gömülmüş savruluyor sağa sola.bütün melodiler hüzünlü,bütün kararlar bozmulmaya meğilli...sen yaşım geçiyor zannediyorsun. halbuki, ruhun büyüyor... ruhun büyüdükçe hayat küçülsün istiyorsun...en sade,en basit,en tantasasız olanını seçiyorsun.ipek bir siyah elbisenin tenine değdiğindeki asil ve huzurlu duygu hep aradığın...hafif üşütün bir rüzgar,bir dolunay,bir kadeh....hepsi bu.

29 Eylül 2016 Perşembe

sobe!


güzeldir zaman zaman kaybolmak. bazen bir şehrin en unutulmuş kırık dökük sokaklarında... bazen de elindeki rakı kadehinin gözyaşı misali süzülen damlalarında... ama en çokta hiç beklemediğin sahnelerin başrolünde kendini bulduğunda güzeldir hayat. tıpkı; hayatlarının en mutlu gününü yaşayan gelin ve damatın düğün alayında el çırparken veya tuttuğun takımın zaferini kutlamak için hiç tanımadığın insanlarla sarmaş dolaş olurken kalbinin sana hissettirdikleri gibi... yazın son günlerinde aklım mavi, ruhum pembe,sağım solum sarı.her sabah farklı beklentilere açıyorum gözümü,ve her akşam yeni dileklerle kapıyorum.çünkü;kaybolduğun yerde keşfedersin içini ve kaybolduğunda anlarsın aslında kendini ne kadar çok sevdiğini.
fb.

15 Eylül 2016 Perşembe

mucize

masallar neden gerçek olmasın ki? çizgi film kahramanlarının içimizde yaşamaması için sebep ne? bir öğleden sonrası yağmurundan sonra çıkan gökkuşağının ucunda el ele tutuşup dön dön kelebek oynayan kırmızı yanaklı çocuklar olduğuna inanmak neden bu kadar zor? hemde bir fanusun içerisine doğmuş ve o sınırlar içerisinde yaşarken biz... anlatılan yüzlerce hikaye büyüdüğümüzde neden yalan oluyor? uykum geldiği için huysuzlanmaya başladığım yaşlarda (hala öyleyim ) annemin ay dedenin uyumak için beni beklediğini söylemesine inanıyordum en saf halimle...ne güzeldi...bence;seremoniler eşliğinde yaşamalı hayatı! en basit anları bile... kıymeti bilinmeli, fotoğrafı çekilmeli, tarihi not edilmeli... sonra çok özlediğinde kalbinde saklı dakikalara geri dönebilmeli...hayal kurmalı, dilek tutmalı ve gerçek olsunlar diye dua etmeli.elbette hayallerin için çalışır ve çabalarsın ama şans faktörünü de asla yok sayamazsın. mesela, alice harikalar diyarına giden kapı ne zaman açılır önünde bilemezsin... beklersin ki; bir mucize olsun! ve kutlansın... çok istediğim bir şey gerçek olduğunda veya bir mucize ile karşılaştığımda sadece benim görebildiğim balonlar uçuşur etrafta. fonda en sevdiğim şarkı çalmaya başlar...derin bir nefes çekerim içime en çam ağacı kokulusundan...optimist birisi asla değilim. tam tersi sevimsiz,asık suratlı ve kuruntulu biriyim.ama hala bulutlardan tatlı bir kuzu çizerim,güneşi batırır en keyiflisinden türk kahvem ve kendi kendime sevinebilirim..son olarak; masallara ve mucizelere inanırım. dilemeyi ve dua etmeyi severim.

7 Eylül 2016 Çarşamba

.

Allah der ki: "Kimi benden çok Seversen, onu senden alırım." ve ekler:
"Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım."
ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur...
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya...
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur... 
Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya... Öldüm der durur, yine de yaşarsın...
Mevlana Celaleddin Rumi

4 Eylül 2016 Pazar

taze nane kokusu

biliyorum ki, ne anlatsam dinlersin. biliyorsun ki, ne anlatsan dinlerim.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

neverland

bazen uyuyup uyanınca geçecekmiş gibi gelir.yıldızlar aydınlatır karanlık düşüncelerini.evrenin sonsuzluğunda kaybolur korkuların...gözlerini kapadığında olduğun yerde değil,olmaktan mutlu olduğun yerdesindir.bir tende,bir kokuda,bir zamanda...sonra açmak zorundasındır gözlerini,ve zorunda olduğun için aldığın kararlarla yaşamak.

güz...

çocukluğumdan beri hiç sevmedim sonbaharı.yaz kızı olduğumdan mıdır,ağustos böceği gibi dünyaya gözlerimi açtığımdan mıdır bilmem,en mutlu olduğum zamanlardır yaz günleri...şimdi bu altın sarısı pırıl pırıl güneşin bizi terk etmesi,yerini solmuş eski zaman fotoğrafları tonunda,gölgeli,hafif yorgun güneşe bırakması pek bozuyor keyfimi.keşke hep tenimizde tuz kokusu,usul usul dalgalanan bir deniz,bir kadeh rakı ve fonda Müzeyyen Senar'la yaşayabilsek...kumdan kalelerin yapılamadığı,çocukların uyku saatlerinin 21.00'ı geçemediği,balkonda çiçeklerimi sularken bir yandan kahve içemediğim,hafif giyinemediğim,karpuz yiyemediğim bir mevsimin güzel olduğuna hiç ikna olmayacağım.ama doğaya baş kaldıracakta değilim...kabul;hayatımın bütün bitişlerini yaşadığım sonbahar gelsin yine bildiği gibi...ben yine hazırlıksız,yine bütün dallara çiçek açtıran yaz mevsimi inatçılığıyla,burnumun ucunda deniz kokusu,yüzümde güneşin hediye bıraktığı çillerimle karşılayacağım onu...soldurmadan rengimi,kısmadan müziğimin sesini sonrasında getireceği yağmur sesi seremonisini ve odun sobasında kestane pişirme keyfini hediye kabul edip,baş tacı edeceğim...
fb.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

yaz günü rüyası....

bir mucize olsun...
hava hep mevsim normallerinde,herkes mutlu,akşam üzerileri hep esintili...
soframızda hep zeytin yağlı tazefasülye olsun,sınırsız dondurma yeme hakkımız birde...annem hep benim için ayrı salata yapsın,sofraya götürürken de ''ekmeği dilimle kızım'' desin.babam hep az yediğim için söylensin,çaktırmadan tabağıma yemek eklesin.Ağbim karpuzu çok yediği için kendine kızsın,bir kahve yapan olsa da içsek diye göz süzsün...
denize girelim,kim daha çok açılacak diye iddialaşalım...babam sırf yalnız açılmayalım diye yarışsın bizimle.kumdan kale yapalım,bunun sadece çocuklara verilen bir hak olmadığını konuşalım yine.ben sakarlık yapıp kaleleri devireyim,ağbim küssün bana...annem güneşte çok uzandığı için omuzları yansın,biz üç koldan söylenelim hep böyle yapıyorsun diye...
akşam üstü serinliği vursun yüzümüze...havada tatlı bir nem kokusu,fonda en sevdiğimiz şarkılardan biri ( sting,fragile),uzanalım yataklarımıza ondan bundan sohbet edelim.pamuk dedemin komik anılarını hatırlayıp uzun uzun gülelim,gözlerimiz dolu dolu....sonra,dünyanın en huzurlu uykusunu uyuyalım üstümüzde deniz kokusu.
ben sabah erkenden uyanıp denize girebilir miyim diye düşüneyim,annem kahvaltıda biber kızartacağını,ağbim öğlene kadar uyumayı,babam gazete almaya hangimizi göndereceğini...
fb.

lades!

sahip olmaya çalışmak yerine ait hissetmeye dairmiş gerçeklik.yine inanıp yeniden lades oynamakmış.gelmiş geçmiş tüm önyargılardan uzakta durup,kimsenin anlamayacağı bir dilin tercümesini yaşamakmış.
fb.

19 Ağustos 2016 Cuma

bir küçük kelebek

Ruhu;hayata karışmak için var gücüyle kanatlarını çırpmaya çalışırken kozasında sıkışıp kalan bir kelebek sanki..sanırsın ki,begonvil çiçekleri gibi süzülesi var ağaçlar arasında...ne yazık ki,sıkıştığı yerden tutup ta çıkaracak kimse yok...hissi;yalnızlık.sesi;su.kokusu;bir küçük taze çilek.bir uzatabilse kanatlarını sarıp sarmalandığı yerden gökteki yıldızlara...esen rüzgara bırakacak kendini...ve dalların arasında dans ederken ruhu,önce gözleri gülümseyecek ardından bir nazlı nefes çekecek içine...
göz pınarları ıslak.dokunsalar derler ya hani...dokunmasalar da olur...
sevgiler.fb.

16 Ağustos 2016 Salı

merhaba...

Aslında aklımda bir sürü şey vardı,yazacak bir sürü detay...ama yazmaya başlayınca hepsini unuttum,uçup gittiler...o kadar özledim ki yazı yazmayı.en son üniversitede yazıyordum küçük mavi bir deftere.Malesef defterimin yerinde yeller esiyor.Bir ara küstüm,sonra üşendim.Tam vazgeçmiştim ki tekrar yazmaya karar verdim.
Son yıllarda çok şey değişti hayatımda.Ama bir o kadar da çok şey aynı kaldı.Bir ara çok dert ettim her şeyi kendime.Sorguladım,üzüldüm,vazgeçtim,ölçtüm,tarttım,kendi kendimi yedim...derken durdum.evet durdum ve bunu kendime neden yaptığımı sordum.Hiçbir cevap bulamadım.Artık cevap aramıyorum.Hatta cevapsız kalan soru işaretlerine bile takılmıyorum.Herkes tek,herkes özgür ve herkes dilediğini yapabilir.Artık kabul ettiğim gerçek bu.
Sevgiler,fb