çocukluğumdan beri hiç sevmedim sonbaharı.yaz kızı olduğumdan mıdır,ağustos böceği gibi dünyaya gözlerimi açtığımdan mıdır bilmem,en mutlu olduğum zamanlardır yaz günleri...şimdi bu altın sarısı pırıl pırıl güneşin bizi terk etmesi,yerini solmuş eski zaman fotoğrafları tonunda,gölgeli,hafif yorgun güneşe bırakması pek bozuyor keyfimi.keşke hep tenimizde tuz kokusu,usul usul dalgalanan bir deniz,bir kadeh rakı ve fonda Müzeyyen Senar'la yaşayabilsek...kumdan kalelerin yapılamadığı,çocukların uyku saatlerinin 21.00'ı geçemediği,balkonda çiçeklerimi sularken bir yandan kahve içemediğim,hafif giyinemediğim,karpuz yiyemediğim bir mevsimin güzel olduğuna hiç ikna olmayacağım.ama doğaya baş kaldıracakta değilim...kabul;hayatımın bütün bitişlerini yaşadığım sonbahar gelsin yine bildiği gibi...ben yine hazırlıksız,yine bütün dallara çiçek açtıran yaz mevsimi inatçılığıyla,burnumun ucunda deniz kokusu,yüzümde güneşin hediye bıraktığı çillerimle karşılayacağım onu...soldurmadan rengimi,kısmadan müziğimin sesini sonrasında getireceği yağmur sesi seremonisini ve odun sobasında kestane pişirme keyfini hediye kabul edip,baş tacı edeceğim...
fb.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder