28 Ekim 2016 Cuma

renkli rüyalar oteli.

uykumun gelmesi ile başlayan huysuzluğum uykumun kaçmasının getirdiği huzursuzlukla birleşince gün içinde hiç sorgulamadığım düşünceler çalıyor kapımı.en çok kendini hatırlatan da tanıdığım herkesin dilindeki gitme isteği...
Başkalarının mutsuz olduğu yerlerde biz huzuru bulacağız sanıyoruz.işin garibi,gittiğimiz yerden tekrar kaçmayı isteyebileceğimiz ihtimalini hiç aklımıza getirmiyoruz.
Hep duyduğumuz "kendini de götürdüğün sürece  kaçamazsın hiçbir yere"sözü ne kadar doğru?
Eğer mutsuzsan;soluduğun havadan,her gün önünden geçtiğin simitçiden,akşamları yemek yediğin yerde çalan müzikten,evine girip çıkarken aslında hiç hoşlanmadığın ama hep selam verdiğin komşundan,samimi görünen samimiyetsizlerden,aynı kırmızı ışıkta uzun uzun beklemekten,denize karşı çay içememekten,aynı merhabalardan,aynı "görüşmek üzere"diye söylenen ama görüşülmeyen vedalardan... neden gitmeyesin ki? Neden iyi gelmesin aklındaki bütün yorgunlukları harekete geçiren her kokudan,her yüzden,her andan uzakta olmak....
Küçük bir valizle,hiç tanımadığın bir yerde,sana ait hiçbir şey olmayan küçük bir odada,daha önce hiç dinlemediğin bir şarkıda uykuya dalsan...belki aklındakiler kendilerine ait detaylar bulup birbirlerine sarılmadıklarında çok başka rüyalarda bulursun kendini.zihnin,hep saklanan ve ortaya çıkmak için fırsat bulamayan yeni hayallerle dolar taşar belki....

16 Ekim 2016 Pazar

yazıyor...

her zaman her şeyi herkese anlatabilmek zordur! en çokta; kendine itiraf etmen gerekenler olduğu  zamanlarda sırra kadem basar kelimeler... işte! kendini labirentlerin arasında kaybolmuş gibi hissettiğin böyle anlarda harflerin dansında bulursun çıkış kapısının anahtarını... ayrıca, hiç fark etmez yazdıklarının okunup okunmaması. senden uzaklaşan her bir harf sırtındaki bir yükü de alır götürür içinden..asla bir yetenek olmadım bu sayfaların arasında. hatta, sıklıkla saçmalıyorum, bir de bazı zamanlar söyleniyorum yazdıklarıma "ne anlamsız bir cümle olmuş bu!" diye .ama olsun... öyle veya böyle önümde bana ait hatıralar,duygular var zaman zaman dönüp bakabileceğim.çünkü;insan unutubiliyor en büyüleyici anların içinde parlattığı yıldızları.ya da silebiliyor hafızasından hiç hatırlamak istemediği kırıklıklarını.oysa;nefes aldığımız her anı insan olmaya dönüştüren bu yaşadıklarımız değil mi? biliyorum,çok zor kendini hataların ile sevmek...cebine doldurduğun keşkeler ağırlık sana.oysa;onlar elinden tutupta büyütüyor seni.sonra öğreniyorsun, "iyi" nasıl olunur.her karanlık günün ardından görüyorsun güneşi...çünkü;hayallerin,sevinçlerin,heyecanların,keşkelerin,gözyaşların hepsi sensin..içerisinde hayat bulduğun herşey rengarenk...ve büyümek renklerini çoğaltınca gerçekten büyümek oluyor.

4 Ekim 2016 Salı

IV.X.MMXVI

düşünmeden yaşadığın anların var. cevabını merak bile etmediğin soruların... nerede olduğun umurunda değil.
hangi zamanda kaldığın,yollarının nereye çıktığı...sonbahar mevsimi kurumuş sarı yaprakların avuçlarına gömülmüş savruluyor sağa sola.bütün melodiler hüzünlü,bütün kararlar bozmulmaya meğilli...sen yaşım geçiyor zannediyorsun. halbuki, ruhun büyüyor... ruhun büyüdükçe hayat küçülsün istiyorsun...en sade,en basit,en tantasasız olanını seçiyorsun.ipek bir siyah elbisenin tenine değdiğindeki asil ve huzurlu duygu hep aradığın...hafif üşütün bir rüzgar,bir dolunay,bir kadeh....hepsi bu.